Kılıçdaroğlu İmamoğlu’na sordu "Buraya gökdelen yaptırmayacaksın değil mi?"

Özkan Koçak

CHP Genel Başkanı Kılçdaroğlu, İstanbul programı kapsamında İSKİ'nin Baltalimanı'ndaki Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisinin blok binalarıyla ilgili bilgi alırken soruldu bu soru.

Kim bilir belki de Sayın Kılıçdaroğlu inceden bir gönderme yapmıştır, “İstanbul’a ihanet ettik.” cümlesine.

Peki benzer bir soru Şişli Belediye Başkanı Sayın Muammer Keskin'e de gelebilir mi?

Ya da Şişli'de imarla ve verilen yapı ruhsatlarıyla ilgili gelişmeleri bilenler sorunun şu şekilde sorulması gerektiğini düşünebilir.

"Neden buraya gökdelen yaptırdın?"

Bu soru da cümlenin sonundaki soru işaretinin oldukça büyük punto ile yazılması  gerektiğini de ben söylemiş olayım.

Nedeni ise Muammer Keskin'in yakın bir zaman önce deprem toplanma alanına verdiği ruhsat. 

CHP'li Şişli Belediyesinden, üstelik CHP'li Meclis üyelerinden,  Şişli Kent Konseyi’nden bazı isimlerin ve Teşvikiye sakinlerinin yoğun itirazları, eleştirileri ve hatta eylemlerine rağmen verilen ruhsattan bahsediyoruz.

Rakamlarla arasının çok iyi olduğunu bildiğimiz Sayın Muammer Keskin    belki de bu konuda ki itirazların sayısal çoğunluğunu yeterli bulmamış olabilir. 

Aslında bu coğrafyanın insanları kurtuluş savaşından, Çanakkale’den, Maraş’ta Sütçü İmam’dan dolayı çok iyi bilir her şeyin rakamlardan ibaret olmadığını.

Hatta halk arasında bilinir bu fıkra; Muhasebeciye sormuşlar: “İki kere iki kaç eder?” diye. “Alacak hesabı mı? Borç hesabı mı?” diye cevap vermiş.

Evet dün Kılıçdaroğlu İmamoğlu'na dönerek "buraya gökdelen yaptırmayacaksın değil mi?" diye sordu.

Peki söylemle eylem örtüşüyor mu?

Hatırlayanlar olacaktır, Sayın Kılıçdaroğlu bundan iki yıl kadar önce de Şişli, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen Kentsel Dönüşüm etkinliğine partisinin Milletvekilleri, CHP İstanbul İl Başkanı ve dönemin Şişli Belediye Başkanı Sayın Hayri İnönü ile birlikte katılmış ve konuşmasında "Gelip yerleştiğiniz yerler rant olarak çok değerlendi. Bu arsaları size layık görmüyorlar. Rantiye sınıfına layık görüyorlar" demişti.

Rantiye sınıfından kastının büyük inşaat şirketleri ve onlara hizmet edenler olduğunu anlamak zor değil tabi.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu konuda ki samimiyetini sorgulamıyoruz. Kentsel Dönüşüm adı altında yapılanlar için "Bu benim içime sinmiyor arkadaşlar, hem insan olarak hem politikacı olarak içime sinmiyor’’ diyen oldukça duygusalda bir insan var sonuçta.

Sorguladığımız şu; Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylemleri partisinin idaresinde ki yerel yönetimler tarafından eyleme dönüştürülüyor mu yoksa sadece söylem olarak mı kalıyor.

İşte tamda bu konuda bazı soru işaretlerinin olduğunu söyleyebiliriz.

Yani bir tarafta atık su tesisindeki blok binaları sanat eserine dönüştüreceğini söyleyen İmamoğlu, diğer tarafta deprem toplanma alanına ruhsat veren Muammer Keskin.

Sayın Keskin ben ruhsat vermesem de yapacaklardı demiş.

Bunu duyunca aklıma Hz. İbrahim kıssası geldi. Hani İbrahim’i yakacak olan ateşi söndürmek için ağzında su taşıyan karıncaya gülmüşler ya, karıncada tamam o ateş sönmez belki ama en azından tarafımız belli olur demiş.

Samimiyetten bahsetmişken, Sayın Muammer Keskin'in, geçen gün gerçekleşen Şişli Belediye Meclis Toplantısı 4. Birleşiminde bazı iddialara hararetle cevap verirken "İşçileri boş ver." cümlesini çok yadırgadığımı da söylemeden geçmeyeyim.

"Konuşmam cımbızlanmış" demesin kimse. Ya da varsın desin.

Hem devrimci gelenek deyip hem konu işçi emekçi iken, işçi kelimesinin yanına "Boş ver" kelimesini koymak sizce de abes olmamış mı?

“Hata yaptığımda özür dilemesini bilirim.” diyen Sayın Başkan Muammer Keskin'e

"Karıncayı bile incitmem deme, “bile” den incinir karınca" diyerek cımbızlama hakkımızı nereden aldığımızı belirtmiş olalım.

Dedik ya “Size Bir Çift Sözümüz Var” niye dedik onu da anlatalım öyle bitirelim.

Diyor ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Ülkesini ve bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır”

Bende her yazımda size iki kelime ve anlamlarını vermek istedim.

İlki “Meczup” olsun.

(meczu:bu), Arapça mecẕūb

1) Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse.

2) Aklını yitirmiş kimse, deli:

İkincisi de “Süveyda”

(süveyda:), Arapça suveydā

1. Kalbin ortasında var olduğuna inanılan siyah benek.

2. Mecaz, Kalpteki gizli günah. (Kaynak TDK)

Kalın sağlıcakla.

Özkan KOÇAK
"Size Bir Çift Sözümüz Var"