Misketler Cebimizde

Turgut Yüksekdağ
Belki herkes Olacak O Kadar ile tanıyor Levent Kırca’yı ama 70’li yılların sonlarına gidebilenler Köksal Engür ile birlikte “Oyuncakçı Dede” olarak hatırlar Kırca’yı. Adile Naşit’in “Uykudan Önce”si gelir o dönem denince akla ama nedense Oyuncakçı Dede gelmez pek. (Aslında Adile Naşit’ten önce Ergun Uçucu sunuyordu Uykudan Önce’yi ama hiç adı geçmez, hep Adile Teyze akıldadır)
Otuzlu yaşların üzerindeyseniz büyük bir ihtimalle hayatınızın önemli bir bölümü sokakta oynayarak geçmiştir. Oyuncağın çoğu zaman hayal olduğu, telli otomobilin ya da lastik topun servet olarak kabul edildiği yılları yaşayanlardansanız ne şanslısınız.
Türkiye’deki hemen hemen her oyuncakçıyı gezmiş, oyuncakçı gezmekten sıkılmayan birisi olarak hafta sonunda önemli biz zamanı yine oyuncakçı da geçirdim. Hemen hemen her alışveriş merkezinde olan oyuncakçılardan birine gittim ve “misket var mı” diye sordum. Oyuncakçının en ücra yerinde file içinde üç beş misket buldum ama almadım. Otuz yıl önce de olsa almazdım. Biçimsiz, şekilsiz, miskete benzemeyen cam parçaları sadece. Misketin ruhu vardır, oynayanlar bilir. Sizinle konuşur misketler, konuşan misket sizin istediğiniz yere gider. Bazılarına bağlanırsınız, onunla çıkarsınız oyunlara, diğerleri figürandır.
Cebine misketleri doldurup o misketlerin çıkardığı zenginlik sesinin keyfi ile sokağa koşmuyorsa bir çocuk sahi ne anlıyordur çocukluktan.
Farkında mısınız?
Çocuğunuz çocuk gibi değil, büyük adam gibi.
Konu çocuk olunca kulak kabartıyorum sohbetlere. Daha on yaşına gelmeden kurs manyağı yapılmış bütün çocuklar. Her hafta sonu bir yerlere gidiyor, gitmiyor adeta koşuyor çocuklar.
Her biri büyük adam gibi konuşuyor. Söylediklerine inanmakta güçlük çekiyorsunuz ama konuşuyorlar.
Çocuk psikologları en çok kazananlar arasında. Neden? O yaştaki çocukların psikolojisi neden bozulur? Eğer o yaşta bozuluyorsa psikoloji sonraki yaşlarda ne olacak?
Gerçekten çok ama çok sıkıntılı bir nesil geliyor. Çok çabuk adam, çok çabuk kadın oluyor çocuklarımız. Evet internet çağında yaşıyoruz, her şeye ulaşmak çok kolay ama çocuklarımızın çocuk olması için biz ne yapıyoruz?
Oyuncaklar bu yüzden önemli.
Bakın çevrenize, iki, üç yaşındaki çocuklar oyuncaktan daha çok telefonla, tablet bilgisayar ile oynuyor. Çocukları susturmanın en kolay yolu, önüne oynayabileceği bu aletleri koymak. Emek sarf etmeden sanal bir dünya içinde oynuyorlar saatlerce. Sessiz durmaları, sizi rahatsız etmemeleri en önemli kriter değil mi?
Bu yüzden önemli misketler, oyuncaklar.
Çocuklar ile, çocuklarınız ile aranızdaki bağdır oyuncaklar.
Bu yüzden önemli çocuklar ile oynanan oyunlar, paylaşılan oyuncaklar.
Yandan geriye doğru çekilen mantar tabancasını hatırladınız mı? Ya da kırmızı, örgülü saçlı plastik bebeği. Kızların küçük lastik toplarını, hulahuplarını. Hepsi çok geride kalmış olabilir ama onları bu kadar geride bırakan da biz değil miyiz.
Sunay Akın’ın Göztepe’deki Oyuncak Müzesi’ni gezin ilk fırsatta. Hatırlayın oyuncaklarınızı ve anlatın çocuklarınıza. Ve oynayın.
Oynaması için tek başına bırakmayın çocuğunuzu, birlikte oynayın. Misketle nasıl mors oynandığını siz anlatın çocuğunuza.
Günümüzün şartları sadece bizi değil çocuklarımızı da robotlaştırıyor. İzin vermeyin çocuklarınızın robot olmasına. Tutun çocuğunuzun elinden, doldurun ceplerinize misketleri, çıkardığı şıkırtılı sesi dinleyin ve çıkın sokağa.
Eskiden olduğu gibi.