Yazar Ünver: İstanbul’un fethedilememesi Endülüs’ü doğurdu

Yazar Ünver: İstanbul’un fethedilememesi Endülüs’ü doğurdu

Yazar Mine Sultan Ünver, İstanbul’un Müslümanlar tarafından Anadolu’dan fethedilememesinin Avrupa'dan kuşatılıp fethedilme fikrini ortaya çıkardığını, bunun da Endülüs medeniyetini doğurduğunu söyledi.

   Timaş Yayınları'ndan çıkan 'Hilalin İki Ucu- Osmanlılar Endülüs’te' isimli romanın yazarı Mine Sultan Ünver, romanında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in Endülüs’te zor durumda bulunan Müslümanlara yardım etmek amacıyla İspanya’ya bir grup yeniçeriyi göndermesi temasını işliyor.

   Müslümanların İber yarımadasına, yani İspanya'ya çıkmalarındaki asıl amacın İstanbul’un fethi olduğunu çok az kişi bildiğini ifade eden Ünver, “Gerçek şudur ki; İstanbul’u Anadolu üzerinden fethedemeyen İslam orduları Kuzey Afrika üzerinden dolaşarak bugünkü İspanya, Fransa hattından geçip Balkanlar tarafından kuşatmaya karar vermişlerdir. Fakat bu ordular bugünkü Fransa sınırında durdurulunca yeryüzünün en büyük medeniyetlerinden biri; Endülüs doğmuştur. “Hilalin İki Ucu” adlı romanımda bu gerçeği gündeme getirirken “Bilmeyenlere Endülüs medeniyetini tanıtmaya, bilgi sahibi olanlara ise daha fazlasını sunmaya çalıştım” diyor. Romanda bilim ve sanatıyla günümüzün Avrupa medeniyetinin doğuşuna temel taş olup, mahzun gözyaşlarıyla veda eden Endülüs, macera tadında bir hikayenin ekseninde çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.

   Hz. Muhammed’in "Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır, onu fethedecek komutan ne mübarek komutandır, onu fethedecek asker ne mübarek askerdir." diye buyurmasının, 90 yaşının üstünde olan Ebu Eyyub el Ensari gibi ilk Müslümanların İstanbul'u fethetmek için Arap yarımadasını aşıp Anadolu’yu fethederek Konstantinapol surlarına dayanmalarına sebep olduğunu kaydeden Ünver, sözlerine şöyle sürdürüyor: “Fakat ne kadar çaba sarfedilse de İstanbul Anadolu üzerinden ele geçirilememiştir. Müslümanlar, İstanbul'u fethedemeyince, bu sefer yeni bir strateji geliştirerek bir taraftan Anadolu, diğer taraftan İspanya üzerinden İstanbul'u bir hilalin iki ucu arasına almayı düşünmüşlerdir. Bunun üzerine İslam ordusu Kuzey Afrika üzerinden giderek bugünkü İspanya’ya geçmeye, oradan Fransa, İtalya ve Balkanlar üzerinden İstanbul’u arkadan dolaşarak kuşatmaya azmettiler. Filibeli Ahmet Hilmi’nin kayıtlarında bildirdiği üzere bu emri ilk veren Hz. Osman’dır. Kuzey Afrika'nın fethinden sonra Hz. Osman, Abdullah bin Nafi bin Hüseyin ile Abdullah Nafi bin Kays'ı, Endülüs'e fethe göndererek onlara şu emirnameyi vermiştir: 'Konstantiniyye Endülüs tarafından fethedilir.’ Fakat halife o günü görememiştir.”

'İLK KEZ KİM YARDIM GÖNDERDİ?'

   Hilalin iki ucu metaforu asıl manada, İstanbul’un hem Anadolu hem de Avrupa üzerinden kuşatılmasını temsil ediyorsa da Mine Sultan Ünver yeni romanıyla bu metaforu başka bir açıdan ele almış. Doğu İslam medeniyeti Osmanlı’yı hilalin bir ucu, Batı İslam medeniyeti Endülüs’ü ise hilalin diğer ucu olarak nitelendirmiş. Fatih Sultan Mehmet’in Otranto’yu almasının ardından kuvvetle muhtemel Avrupa üzerine sefere çıkmasını ise, hazin günlerini yaşayan Endülüs’e de bir şekilde yardım ederek, hilalin iki ucunu batı ve doğudan Viyana’da ya da İtalya’da birleştirmek isteği olarak değerlendirmiş. Avrupa’nın doğu ve batıdan kıskaç altına alınarak orta yerde buluşmayı romanın ana teması kılmış. Nitekim Sezai Karakoç’da böyle bir tespit ve arzuda bulunmuştur. Fakat ne yazık ki Sultan Mehmet bu hedefi bilinmez seferinde zehirlenerek öldürüldüğünden sırrı da onunla birlikte bilinmezlere karışmıştır.

   Endülüs’ün ilk kez Sultan Beyazıt’a elçiler göndererek Osmanlı’dan yardım istediği bilinir. Fakat kimi iddalara göre Endülüslüler Osmanlı ile ilk kez Fatih Sultan Mehmet zamanında irtibat kurmuştur. Aziz Samih İlter de “Şimali Afrika’da Türkler” kitabında ilk kez Fatih Sultan Mehmet zamanında ilişki kurulduğunu iddia eder.

   Romanda, Fatih Sultan Mehmet, Endülüs’e destek olmak ve “hilalin iki ucunu birleştirmek” hayalinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair bilgi edinmek için bir grup yeniçeri ve alimi, ahvali tespit etmeleri adına yarımadaya gönderiyor. Roman, yakılarak yok edilmekte olan bir medeniyetin çöküşünü durdurmaya ve temel taşı olan kitapları kaçırıp çoğaltarak kurtarmaya çalışan gözüpek kahramanların soluk soluğa hikayesi. Vatan sevdası, sanata ve ilme hayranlık işlenirken aynı zamanda sıcacık bir aşk hikayesine de yer verilmiş. Endülüs İslam Devleti’nin Kastilya Krallığı karşısında iyice güçten düştüğü 1470'li yıllarda geçen roman, dönemin Endülüs'ünü hem siyasi atmosfer hem de bu topraklarda kurulmuş İslam medeniyeti açısından detaylı bir biçimde anlatıyor.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.