Kurtuluş Balekoğlu'nun Kaleminden "Televizyonun sonu mu geliyor?"

Kurtuluş Balekoğlu'nun Kaleminden "Televizyonun sonu mu geliyor?"

Balekoğlu, yeni izleme alışkanlıklarının televizyonun sonunu getirdiğini kaleme aldı.

Bizim eskiden ekran başında aileyi bir araya getiren, paylaşımlara vesile olan geleneksel bir televizyon izleme anlayışımız vardı. Hatta daha gerilere gidecek olursak aileyi değil, komşuları, dostları da bir araya getiren bir paylaşım ortamı oluştururdu televizyon... 

Salonun en güzel köşesinde televizyon açık olur. Dizi veya filmin saatinde herkes karşısında toplanır. Çaylar, çerezler, meyveler eşliğinde diziler, filmler hep birlikte izlenirdi. Komik bir şey olduğunda hep birlikte gülünür, neşelenilir...

Acıklı sahnelerde gözyaşları birbirinden gizlenir ama yine birlikte ağlanır, birlikte hüzünlenilirdi. Kısacası duygular paylaşılır, hep birlikte hoşça vakit geçirilirdi. O zamanlar ekran bizzat arkadaşımız değil, arkadaşlarımızla paylaştığımız bir aktiviteydi. 

Bugünlerde pandemi sebebiyle ailecek evlere kapanmışken bir aktivite olsun, beraberce film ve dizi izleyelim diye düşünenler, acaba uygunsuz sahne çıkacak mı diye gerginlik duymadan seyredilecek bir şey bulamadıklarından şikayet ediyorlar. Binlerce içerik arasından iyi bir film veya dizi seçmekte zorlandıklarını söylüyorlar.

Önceleri televizyon izlemenin işlevi haber almanın yanında, günlük hayatın stresinden ve yorgunluğundan uzaklaşmak ve eğlence ihtiyacımızı gidermek olarak hayatımızda yer alırdı. O günlerde izleme alışkanlıklarının kişileri obeziteye, uyku bozukluklarına, çürümüşlük, pişmanlık ve tükenmişlik hislerine sürükleyeceği kimin aklına gelirdi? 
Bazı araştırmalar pasif bir şekilde ekran karşısında oturmanın beynin dopamin salgılamasına neden olduğunu ve bağımlılık yaptığını öne sürüyor. Uyku sorunları ile aşırı izleme arasında doğrudan bir ilişki olduğuna da dikkat çekiyorlar.

Artık aile bireyleri istediği platformdan, istediği ekrandan, istediği içeriği, izleme imkanının sahibi olduğu için ortak izleyecek bir içerik bulamayınca tek başına takılıyor. Evlerde gelinen son durum bu. Herkes kendi köşesinde... Herkes yalnızlığına çekilmiş halde... 

Özellikle pandemi süreciyle beraber gözümüzü ekrandan alamaz olduk. Araştırmalar dijital yayın platformları üzerinden çevrimiçi dizi ve film izlemelerinin arttığını gösteriyor. Artık ekranlarımız bilgisayar, tablet, telefon yüzeyine dönüştü. Herhangi bir dizinin başlama saatini beklemek, haftanın bir günü ona ayırmak demode bir durum haline geldi.  

Ne kadar güzel, izleme imkanları çok,  zaman ve mekân sınırlamaları ortadan kalktı diyebilirsiniz. Bunu bir özgürlük olarak da görebilirsiniz. Ama bu  fazla iyimser bir yaklaşım olur herhalde. 

Ailecek izleme aktivitesinin gitgide yok olması ve bağları koparan, bizi yalnızlaştıran bir durum olması yadsınamaz bir gerçek. Fakat bununla da kalmıyor yeni izleme alışkanlıkları. Hayatımıza “binge-watching” “aşırı izleme” diye bir kavramı sokuyor.

Binge kelimesi, kontrol edilemez şekilde aşırı tüketime ve yeme bozukluğuna gönderme yapıyor.  “4-5 bölüm izlemeden ekranın başından kalkamıyorum”, “Bir sezonu 24 saatte tamamladım” gibi cümleler kuranların ve sadece temel ihtiyaçları dışında tüm vakitlerini izleme ile geçirenlerin sayısı hiç de az değil. 

Postmodern kapitalizm hepimizi istediği tüketim biçimlerine ulaştırıyor. 
Bizleri daha uzun süre ekran başında tutabilmek için oluşturduğu etkili stratejileri, her sınıftan, her seviyeden ve her cinsten insana göre ürettikleri içerikleriyle bu aşırı izleme pratiğini hayatımıza iyiden iyiye yerleştirdi. Ve sıradan televizyon izleyicisi olmayı düşük bir nitelik olarak görmemize neden olurken bu yeni izleme deneyimiyse prestijli bir duruma dönüştürüldü.

Bütün bu gelişmeler geleneksel televizyon izleme alışkanlığımızın artık sonunun geldiğini göstermiyor mu?

Peki dijital mecraların özgürlük ve bağımsızlık söylemleri, izleme deneyiminde izleyicinin artan kontrolüne vurgu yapmaları aslında bir aldatmacadan ibaret olabilir mi?

Özgürlük dedikleri bizi daha tutsak hala getirmiyor mu aslında? Tatmin ve bireysel seçim aldatmacaları bizzat tüketim sisteminin bizi köleleştiren bir  ideolojisi değil mi?
 

Kültür Sanat Yazarı

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum