KASABA

Henüz makalemin başlığını okumanızla beraber, belki de bir çoğunuz küçük bir balıkçı kasabasında yaşamayı hayal etmişsinizdir.

Evet, kim istemez ki küçük bir balıkçı kasabasında, deniz manzaralı, yeşil ve mavinin eşsiz bütünlüğü ve aroması arasında yaşamayı...

            Geçenlerde yaşadığım küçük bir mide bulandırıcı olay, bu yazıyı kaleme almama vesile oldu. Bir hafta sonuydu ve ben tüm hazırlıklarımı yapmış, yepyeni bir hayat kuracağım yeni kasabama doğru yola çıkmıştım. Yolda aklıma unuttuğum bir şey gelince yolumun üzerindeki devasa alış-veriş merkezi önüne bıraktığım aracımdan, sadece üzerime kağıt para alarak çıkmıştım. Üstümde, ne bir telefon, ne bir anahtar ya da demir para ne de tarama cihazlarının ötmesine neden olacak bir şey vardı. Tarama cihazından geçmeye çalışırken, ardım sıra gelen adama cihaz ötünce, güvenlik görevlileri etrafımı sardı! Neye uğradığıma şaşırdım, neredeyse kollarımdan tutacak ve beni zorla bir daha içinden geçireceklermiş gibi bir halleri vardı.

            Hanımefendi bakın! Üzerimde bir şort ve tişörtten başka bir şey yok!.. desem de nafile... Neyse cihazın öttüğü adam gözlerden kaybolmuş, ben ise onların adeta pençesine düşmüştüm, önümü kesip ille de tekrar geçin diye ısrarda bulununca; cihazın içine tekrar girdim. Cihaz haklı olarak ötmedi. Bende gördünüz mü? Diye sorup onların bu davranışına bende onların dilinde tepkimi gösterdim. X-Ray cihazına olanca gücümle bir tekme attım ve cihaz dakikalarca susmadı. İşte bakın böyle ötermiş diyip çekip gitmiştim... Neyse zaten artık büyük şehrin benzer can sıkıntılarına katlanamaz olmuştum. Kasabaya gitmem de sizinde bildiğiniz benzer şeyler yüzünden isabet oldu.

            Devam edecek olursak:

            Belki kasabada; henüz kapısından içeri adımınızı atmanızla birlikte: sizi tarama cihazlarına soktukları, bir suçluyu, bir kaçağı, bir intihar bombacısını aradıkları gibi aramaları olmayan, itiş-kakış içinden geçmeye çalıştığınız sırada arkanızdaki sabırsızdan dolayı öten X-Ray cihazı yüzünden kapıdaki eli coplu güvenliğin herkesin içinde beyefeeendi!.. Beyfediiii!... diye bağırmaları, bana ötmedi deseniz de sizi zorla cihazdan geçirmeye çalışmaları, henüz kapısından giremediğiniz o hırsız, o suçlu muamelesi görmüş olduğunuz devasa alış-veriş galerileri, akıllı binaları, her sabah trafikte bir birine ana-avrat sövercesine dudak ve el-kol hareketleri yapıp, zırıl zırıl kornalara basan insanları yok ama:

            Henüz kapısına varmanıza 3 metre kala, sizi görünce kasap amcayla kıran kırana geçen her akşamki tavla turnuvasını oracıkta yarıda kesip sizi, ayakta ve kapı önünde karşılayan, tebessümleri ve şefkatli bakışları altında güven ve huzur içinde alış-verişinizi yaptığınız bakkal Mehmet amcaları...

            Seher vakti ava giden balıkçı teknelerinin; sabah ilk ışıklarıyla gelen dönüş sesleri, ağaçkakanların taktukları, envai türlü kuş sesleri ve horoz sesleriyle uyandığınız sabahları var...

            Kasabaların, öyle akıllı binaları, birbirine selam vermez beynamaz komşulukları da yok maalesef; çünkü komşulukları da İstanbul'a, hiç benzemez: İstanbul'da belki de yıllardır birlikte yaşadığınız apartman sakinlerinin bir çoğunu tanımazken, belki de kat komşunuzla bile selamlaşmazken; kasabada bırakın dibinizdeki komşuyu, tüm kasaba ahalisi ile tanışma, onlarla dostluklar kurup ahbap olma şansınız vardır.

            Anadolu'nun her köşesi; köyü, şehri, kasabası, beldesi, hepsinin önce canlıya saygı var burada dedirttirecek, yerleşkeler olması dileğiyle...

            Canlıya saygının olmadığı bir yerde; huzur ve refahtan söz etmek, durumun vahameti hakkında gaflete düşmek  olur. !denizbatu!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.